O anlardayım şimdi.
Ayakların gövdeni taşır taşımasına da, onca katran karası düşünceyi taşıyamayan bir beynin ağırlığıyla yığılırsın. Çevrendeki kimse fark etmez ama. Siluet halini alırsın o anlarında çünkü.
Sanki kapkaranlık bir kuyuda ışıksız kalmışsındır.
Ardından saniyelerle görünüp kaybolan bir ışık gibi olur bazı yüzler.
Sevinirsin..
Belki ha, dersin.
Umut edersin ya işte.
Sonsuza giden yolda yanında birinin dinlendiğini görürsün.
Yine ümit edersin.
Ama gidecektir o yüz. Ve bazı yüzler de görünüp kaybolmak içindir.Belki de ''kal'' desen kalacaktır.
Hani soruyor ya yazar; '' Ne öğrendik bu aşktan ?'' diye.
Öğrendim ki kalmanın bir sınırı vardır da, istemenin bir sınırı yoktur.
Benden güçlü bir kadın olmamı isteyecek, sevgimi sadakatimi isteyecek.Ama geçmişin ağırlığını üzerimden alıp da yolun kenarına koymayı hiç istemeyecektir. Evet geçmişim.. Çünkü bazı insanların geçmişi, ömürlerinin cezasıdır. Öylesine yangındır içlerinde..
Dinlenmek için yanaşmaya çalıştığın her liman tekneni bir kere daha alabora eder.
İçimde ki ses bu kez ''gitme '' diyor. Hep senden gittiler, sen giden olmayı sevmezdin hani diyor.
Ama gitmeliyim.
Yolun ortasında daha yanılmışken,tekrar devam etmek resimsiz bir çerçeve gibi anlamsız.
Yolun ortasında denk gelen o giz, o yüz hep bir keşkeyi diline kenetleyip toz bulutu gibi kayboluyor sonra.
Heybene ekleyip bir keşkeyi daha, fazlaca virajlı yoluna devam ediyorsun.
Yolun sonu bana bir süre yazmamam gerektiğini söylüyor.
Bir süre virajlı yollarda elinde çalı süpürgesi, tozları bir o yana bir bu yana süpüren bir kadın olacağım.
Çünkü artık yeni şeyler söylemek lazım. Yeniden yazmaya başlayana kadar.
Hoşçakalın.
0 yorum:
Yorum Gönder